Erguvan


Huşeng İbtihac (1928-)
 
      1928 yılında İran’ın kuzeyinde bulunan Reşt’te dünyaya gelen Huşeng İbtihac, kendisini şu şekilde anlatır: Benden önce üç kız kardeşim dünyaya gelmişti ve ben evin tek erkek çocuğu olduğum için ailem beni hep el üstünden tuttu. 12-13 yaşına kadar çok yaramazdım ve anneme sordukları zaman annem de bir erkek çocuğum var o da deli derdi benim için...

     Eğitimine doğduğu şehirde başlayan Saye, bulunduğu şehirde birçok okula gitti. Daha sonra Tahran’da devam etti, ama ortaokul döneminde okulu bıraktı. İleriki zamanlarında Hamidi Şirazi,  Feridun Tevessuli, Şehriyar ve Nima Yuşiç ile tanışan Saye, bu mezkur şairlerden edebi yönden etkilendi. Bu çınarın etkisinde kaldığı şairlerden birkaçı: Nadır Nadırpur, Siyavuş Kesrayi, Ahmet Şamlu, Feridun Muşiri, Furüğ Ferruhzad, Sohrap Sepehri ve Mehdi Ehevan Salis...

     Gençlik döneminde Tude Partisi’nin (Pehlevi Hanedanlığı dönemindeki komünist bir parti) etkisinde kalan Saye, Tahran’a geldikten sonra faaliyetleri biraz daha siyasi olmaya başlamıştı. Ama görüşlerini genellikle edebi ve içtimai olarak yazıyordu. Yaklaşık bir yıl hapis cezası da alan Huşeng İbtihac, daha sonraları tamamen edebiyata yöneldi. Birçok esere imza atan Fars Edebiyatı’nın yaşayan çınarlarından biri olan Saye’nin birkaç eserinin adını da anmak istiyorum: İlk Nağmeler, Serap, Siyah Meşk, Şemgir, Yer, Yelda’dan Birkaç Yaprak, Yelda Gecenin Sabah Vaktine Kadar, Serv Kanının Hatırası, Ayna İçinde Ayna, Bir Yol ve Bir Ah, Ney Sesinin Mesnevi’si...
 

ERGUVAN

 

Ey erguvan!

Ey benden ayrı kalmış gönlü kanlı yoldaşım!

Gökyüzün bugün ne renk?

Hava güneşli mi?

Yoksa hala kapalı mı?


Benim, dünyanın dışında olan bu köşede,

Başımda gökyüzüm yoktur.

Baharlardan haberim yok

Gördüğüm tek şey duvardır.

Ah, o kadar yakındır ki

Bu karanlık günler…

Göğsümden her nefes aldığımda,

Nefesi yüzüme vuruyor.

Ve yol öyle kapalı ki bekleyiş uçuşu,

Şu birkaç adımda yarı yolda kalıyor.

 Dert lambasında yanan küçük bir ışık,

Karanlık gecenin hikâyesini anlatır,

Nefesim kesiliyor, göğsüm sıkışıyor,

Çünkü hava da burada tutsaktır

 

Benimle burada olan her şeyin,

Rengi solmaya yüz tutmuş.

Küçük bir güneş ışığı bile

Bir pencerenin kenarından yol bulup

Bu unutulmuş harabeye doğmaz.

 

Bu sessiz köşede her şey unutulmuş.

Soğuk esintisiyle bütün mumlar sönmüş.

Bana deli-dolu hatıralarım,

Acı üstüne acı veriyor:

Benim erguvanım orada,

Benim erguvanım yalnızdır,

Benim erguvanım ağlamakta.

Yüreğim gibi her an,

Gözlerimden hep yaşlar süzülmekte.

 

Ey erguvan!

Bu nasıl bir sırdır ki bahar her defasında,

Bizim kalbimizin matemiyle gelir,

Ve toprak her yıl kırlangıçların kanıyla boyanır?

Bu nasıl bir şarkıdır ki yanmışların gönlüne,

Acı üstüne acı verir, izafe eder.

 

Ey erguvan'! Ey yeryüzünün kanlı pençesi!

Sabahın eteklerine sarıl

Ve güneşin işveyle yürüyen atlılarına sor;

Bu dert yakutu ne zaman sona erer?

 

Ey erguvan! Ey benim kanlı salkımım!

Tan vaktinde güversinler,

Şamata kopardıklarında,

Açık seher penceresinin kenarında,

Benim gül kokulu canımı,

Ellerinin üstünde tut

Ve kuşların uçuş yerine götür.

Ah! Acele et ziira seninle birlikte olan kuşlar,

Yoldaşlarının dertlerini de düşünür.

 

 Ey erguvan! Ey bahar mevsiminin bayrağı!

Sen hep göklerde dalgalan.

Sen benim kanla dolu şiirimsin.

Dostlarımın gönül alıcı hatıralarını

Hatırla hep, dilinde olsun.

 

Ey erguvan!

Sen oku, benim okunmamış nağmemi.

Ey benden ayrı kalmış gönlü yaralı yoldaşım!

 

                                            

 

 

ارغوان

ارغوان! شاخه همخون جدا مانده من

آسمان تو چه رنگ است امروز؟

آفتابی ست هوا؟

یا گرفته است هنوز؟

 

من در این گوشه که از دنیا بیرون است،

آفتابی به سرم نیست.

از بهاران خبرم نیست.

آنچه می بینم دیوار است.

آه، این سخت سیاه

آنچنان نزدیک است

که چو بر می کشم از سینه نفس

نفسم را بر می گرداند.

ره چنان بسته که پرواز نگه

در همین یک قدمی می ماند.

 

کورسویی ز چراغی رنجور

قصه پرداز شب ظلمانیست.

نفسم می گیرد

که هوا هم اینجا زندانی ست.

 

هر چه با من اینجاست.

رنگ رخ باخته است.

آفتابی هرگز

گوشه چشمی هم

بر فراموشی این دخمه نینداخته است.

 

اندر این گوشه خاموش فراموش شده

کز دم سردش هر شمعی خاموش شده

یاد رنگینی در خاطر من

گریه می انگیزد.

ارغوانم آنجاست.

ارغوانم تنهاست.

ارغوانم دارد می گرید.

چون دل من که چنین خون ‌آلود

هر دم از دیده فرو می ریزد.

 

ارغوان!

این چه رازیست که هر بار بهار

با عزای دل ما می آید؟

که زمین هر سال از خون پرستوها رنگین است.

وین چنین بر جگر سوختگان

داغ بر داغ می افزاید؟

 

ارغوان پنجه خونین زمین!

دامن صبح بگیر.

وز سواران خرامنده خورشید بپرس

کی بر این درد غم می گذرند؟

 

ارغوان، خوشه خون!

بامدادان که کبوترها

بر لب پنجره ی باز سحر غلغله می آغازند،

جان گل رنگ مرا

بر سر دست بگیر،

به تماشاگه پرواز ببر.

آه بشتاب که هم پروازان

نگران غم هم پروازند.

 

ارغوان، بیرق گلگون بهار!

تو برافراشته باش.

شعر خونبار منی

یاد رنگین رفیقانم را

بر زبان داشته باش.

 

تو بخوان نغمه ناخوانده من

ارغوان، شاخه همخون جدا مانده من

                         هوشنگ ابتهاج

 


*Bu şiir çevirisi Bütimar Dergisi'nin 4 sayısında yayımlanmıştır.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İran'da 'Laikler' ve 'Mollalar' Vuruldu!

Bekleyiş Penceresinde Bir Göz

Bir Medeniyeti Anlamak